“Waldorf yönteminin kalbinde eğitimin bir sanat olduğu ve çocuğun kendi deneyimine hitap etmesi gerektiği yatar. Çocuğu bir bütün olarak eğitmek için kalbine ve iradesine ve aynı zamanda zihnine ulaşılmalıdır.”

– Rudolf Steiner

 

Bir çocuğun kendi deneyimine ve gelişim düzeyine hitap etmek , her sınıf düzeyindeki öğrenciye ulaşmanın ve aynı zamanda öğretmenin anahtarıdır. Ancak bu hiçbir alanda anaokulunda olduğu kadar önemli değildir. Yaşları dört ve altı arasındaki çocuklar dünyalarını kendi iradeleriyle deneyimlerler. Her hareketin ve faaliyetin merkezidirler ve günlerini ben-merkezli, içlerinden gelen meraklarıyla geçirirler.

Ders anlatmak ya da bir şeyler ezberletmek için çocukları kıpırdamadan sessizce oturmaya zorlamak sadece sağduyusuzluk değil, aynı zamanda zarar vericidir. Akademik eğitimi anaokuluna dahil etmek bir çocuğun öğrenmek için sahip olduğu en değerli yeteneklerini yok eder: Merak ve içsel motivasyon. Ve bunların yerine dışsal davranış değişikliklerini getirir. Örnek olarak bir anaokulundaki daha geleneksel bir hikaye zamanı ile ses bilgisi dersini ele alalım.

Hikaye zamanında ya da hatta bir kukla gösterisinde bir çocuk dil becerileri öğrenir. Çocuklar dinlerken ve kavrarken işitsel becerilerini kullanırlar, hayal gücüyle zihinlerinde canlandırarak idraklarını daha da genişletirler, dinlemekte zorlanırken dikkatlerini uzatırlar ve yeni kelimeler öğrenir, seslerin ve anlamların yeni kalıplarını fark ederler. Bu dinleme, kavrama ve hayal etme gelecekte, bir sayfadaki kelimelerin yavan yazının ötesine geçmesi ve zihinde bir zenginlik yaratması gerektiği “okuduğunu anlama”nın anahtarı olur.

Ses bilgisi derslerinde bir çocuk bir sandalyede oturabilir ve “A” harfinin çıkardığı sesleri öğrenebilir. Ama bu zihni nasıl canlandırır, nasıl yapabilir bunu? Bir çocuğun deneyimiyle nasıl ilişki kurabilir? Merak kıvılcımını ateşler mi? Bu kadar soyut bir şeyi henüz bambaşka bir bilişsel gelişim döneminde olan bir çocukla ilgili bir hale getirmesini nasıl isteyebiliriz ki öğretmenlerden?

Gerçek şu ki mevcut anaokulu müfredatı ve uygulamaları çocuk gelişimi bilimine dayanmıyor. Eğer bir çocuk ilkokulun başında okumayı öğrenmek zorundaysa, o zaman ne kadar erken öğrenirse o kadar iyidir vasayımı geçerli şu anda. Ancak buradaki daha da temel problem, bu yaklaşımın öğrenmeyi kesin doğrusal bir yükseliş olarak görmesidir.

Modern okul öncesi eğitimindeki müfredatı yaratan komitelere hiçbir gelişimsel psikoloğun ya da nöropsikoloğun dahil edilmemesi önemli bir tartışma konusudur. Çok sayıda çocuk gelişimi uzmanı, anaokulunun yeni birinci sınıfa (hatta ikinci sınıfa) dönüştürülmesi eğilimi karşısında olumlu geribildirimde bulunmuyor. Hatta Harvard Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin “Çocuklar Değişmedi, Anaokulu Değişti” başlıklı bir bülteninde, başta okuryazarlık ve matematik becerilerindeki sığlık ve çeşitsizlik, ortadan kaldırılan teneffüs ya da beden eğitimi ve yazılı müfredat olmak üzere okul öncesi eğitimin durumuyla ilgili ciddi endişeler dile getiriliyor.

Küçük çocukların her şeyden önce zamanı ihtiyacı vardır. Nesneleri ve fikirleri kullanmak ve bilgiyi kendilerine ait bir hale getirmek için çocuklara zaman gerekir. Ve 4-6  yaş arasındaki çocukları eğitmenin yeni şekli, onlardan bu zamanı çaldığı gibi ortaya mucizeler de çıkarmıyor. Yapılan bazı araştırmalar yedi yaşına kadar akademik eğitim almayan çocukların, beş yaşından itibaren normal dersleri alan çocuklarla aynı düzeylerde performans gösterdiğini ortaya koyuyor. Üstelik bazı değerlendirmelerde, daha geç okuma yazma öğrenmeye başlayanların 10 yaşına geldiklerinde akranlarına göre daha iyi okuma becerileri geliştirdikleri görülüyor.

Waldorf anaokulları hala anaokulu olarak hayatına devam ediyor ve tıpkı Almanca “Kindergarten” kelimesinde olduğu gibi “çocuklar için bir bahçe” olmayı sürdürüyor. Anaokulu bir çocuğun özündeki merakı ve doğuştan gelen oyun yoluyla öğrenme arzusunu besleyen ve geliştiren bir yerdir. Çocuk tarafından yönetilen yaratıcı oyunun, hikaye zamanının, sanatsal faaliyetlerin ve açık hava keşfinin çocuklara temel becerileri öğrettiği gelişimsel olarak uygun bir öğrenme ortamıdır.

Anaokulu, evin tanıdık güvenliği ile okulun daha talepkar ve daha fazla uyaranla dolu dünyası arasındaki bir geçiş zamanı olarak hizmet edebilir ve etmelidir de. Çocukluğun korunmasını savunmalı ve çocuklara büyümek için ihtiyaç duydukları alanı ve zamanı sağlamalıyız.

 

 

Kaynak: http://blog.waldorfeducation.org/2017/02/praise-kindergarten/

 

– DİĞER YAZILARIMIZ –