Kaygı bazen aşırı aldatıcı olabilir. Çocuklarda, daha tipik belirtileri olan çekingen davranıştan ve yapışık olma halinden uzaklaşıp kendini öfke krizleri, sinir krizleri ve agresyon olarak gösterebilir. Sanki anksiyete ile başa çıkmak yeterince zor değilmiş gibi!

Çocuklar kaygılı bir beynin etkisi altında olduklarında, davranışlarının, sınırları aşmaya çalışmakla ilgisi bile olmaz. Bunlar genellikle yanlış şeyi yapmak istemeyen harika çocuklardır, ama beyinleri yüksek seviyede bir alarm hali içindedir.

Kaygı bu şekilde onları ele geçirdiğinde eğer kafalarının içinde neler olup bittiğini görebilseydik, davranışları bize çok mantıklı gelirdi. Onları, kaygının yarattığı tüm bu kaosun içinden çekip çıkarmak isterdik. Elbette bu, başa çıkılmaz ve zor davranışları konusunda özgür oldukları anlamına gelmez. Öfkeli davranışları anlaşılır bir şeydir ve bunu bilmelerini sağlamamız oldukça önemlidir. Ancak bu çocuklar her zaman daha iyisini yapabilme potansiyeline sahiptir.

Çocuklar neyi neden yaptıklarına dair daha net bir anlayışa sahip olduklarında, daha iyi tepkiler geliştirme yolunda da daha başarılı olurlar. Tam bu noktada, hayatlarındaki yetişkinler önemli bir fark yaratabilir. Ebeveynler, aile büyükleri, öğretmenler… Davranışlarını “yaramazlık” olarak görmek yerine bunların kaygıdan kaynaklandığını anlayabilen ve bu şekilde tepki verebilen herkes, bu çocukların dünyaya karşı daha sağlıklı, güçlü ve etkili tepkiler vermenin yollarını bulmalarını sağlar. Her çocuğun içinde bunu yapmak vardır, ancak anksiyete dikkatlerini sinsice çeler ve güçlü yönlerini görmelerini engeller.

Anksiyete mi kaygı mı?

Anksiyete beynin bir bölümü (amigdala) sorun hissettiğinde oluşur. İster gerçek olsun, ister hayali, beyin tehdit hissettiğinde vücuttaki hormonları (stres hormonu olan kortizol de dahil) ve adrenalini, vücudu güçlü, hızlı ve enerjik hale getirmek için aniden yükseltir. Bu “savaş ya da kaç” tepkisidir ve bizi binlerce yıldır hayatta tutan şeydir. Güçlü ve sağlıklı beyinlerin çalışma şekli böyledir.

Kaygılı bir beyin, biraz fazla korumacı olan güçlü ve sağlıklı bir beyindir. Tehdit hissetmeye ve gerektiğinde “panik düğmesine” basmaya daha meyillidir. Kaygıyla ilgili en korkunç şeylerden biri, uyarı bile vermeden ve genellikle hiç ihtiyaç yokken ortaya çıkmasıdır. Bunu beklemeyen bir vücudu, “savaş ya da kaç” moduna sokar.

Kaygılı çocuklar için yeni, alışılmadık, zor ya da stresli olan her durum potansiyel bir tehdit sayılır. “Savaş ya da kaç” tepkisi, otomatik olarak ve aniden oluşur ve vücuttaki nörokimyasalları aniden yükselterek onları “savaş ya da kaç” tepkisine hazırlar. Kaygıyla birlikte görülen her belirti – hızlanan nabız, midede rahatsızlık, terleme, kusma, kollarda ve ellerde titreme – bu nörokimyasallardaki ani yükselişten kaynaklanır. “Savaş ya da kaç” tepkisinin doğal sonu, yoğun fiziksel etkinliktir. Eğer tehdit gerçek olsaydı, hayatları için savaşır ya da kaçarlardı. Savaşmaya ya da kaçmaya gerek olmadığında, nörokimyasalları vücuttan atmanın herhangi bir yolu yoktur ve onlar da büyüyerek anksiyetenin fiziksel belirtilerini oluştururlar. Her tür çekingen davranışa, mide rahatsızlığına, baş ağrısına, yeni ya da alışılmadık duruma dikkat edin. Bunlardan herhangi biri, kaygının işbaşında olduğunun bir kanıtı olabilir. Oluşan sinir krizlerine ya da öfke krizlerine dikkat edin. Daha çok alışılmadık durumlarda mı yoksa çocuğunuzun duygusal kaynaklarını tüketen durumlarda mı oluşuyor gibi görünüyorlar?

Neden bazı çocuklarda anksiyete kendini öfke şeklinde gösterir?

Anksiyete genellikle çekingenlik ya da yapışık olma haliyle ilişkilendirilir ama kendini her zaman bu şekilde göstermez. Psikolojik dürtü ise aynıdır: Tehdit altındaki bir beyin. Ancak beyin kaçmak yerine savaşa girer. Ortada endişe edilecek bir durum olup olmadığı fark etmez. Beyin sorun olduğunu düşünüyorsa, bu sanki doğruymuş gibi davranır.

Kaygılı bir beyin çok korumacı bir beyindir ve hiç gerek olmasa da alarma basma konusunda daha hızlı davranacaktır. Bu; alışılmadık durumlara ya da insanlara, oyun parkındaki çatışmalara, eleştiriye, hayal kırıklığına, başarısızlık ya da utanma tehdidine yani kısacası kötü bir şey olmak üzereymiş hissini tetikleme potansiyeline sahip her şeye karşı tepki olarak ortaya çıkabilir.

“Savaş tepkisi”, beynin, potansiyel olarak zararlı hissettiren bir durumla başa çıkması için genç bir vücuda gerekli fiziksel kaynakları vermesinin “doğal” bir yoludur. O kadar hızlıdır ki, tehdidin gerçekliğini bilinçli bir şekilde ele almak için hiç zaman olmaz.Büyümenin bir parçası olarak çocuklar kendilerini düzenli olarak, dünya ve içindeki insanlarla başa çıkmak için yöntemler öğrenmek ve uzlaşmada bulunmak zorunda oldukları alışılmadık durumların içinde bulurlar. Onları güçlü ve sağlıklı yetişkinler olmaya doğru götüren duygusal ve sosyal becerileri böyle öğrenirler. Ancak kaygılı bir beyin için bu, her seferinde bir sorundur! Üzerlerinde beklenti yaratan ve kendi kaynaklarını aşan her şey, kaygıyı tetikleme potansiyeline sahiptir.

Tıpkı kaçma tepkisindeki gibi (çekingenlik, yapışkanlık), savaş tepkisi de tehdit altında olduğunu düşünen bir beynin otomatik bir tepkisidir. Bu, çocuklara bunu kontrol etmeyi öğretemeyeceğimiz anlamına gelmez, kesinlikle bunu yapabilirler, ama önce ne olduğunu anlamaları gerekir.Hayatlarındaki yetişkinler olarak, agresif ve yıkıcı bir çocuğun altında, güven ve huzur arayan kaygılı bir çocuk yattığı olasılığına açık olmamız çok önemlidir. Eğer anksiyete iş başındaysa, agresyonu kötü bir davranış olarak ele almak, durumu her zaman alevlendirir. Diğer taraftan durumu anksiyete olarak ele almak, onlara çıkış için kendi yollarını bulmalarını sağlayacak desteği ve yöntemleri vermemizi sağlar. Ayrıca bu, onlara hayatlarının geri kalanında “iyi” olmalarını sağlayacak hayati beceriler öğretir.

Yazının ikinci bölümünde neler var: Anksiyete odaklı agresyonla başa çıkmanın pratik yolları, çocuklar kaygıyla ilgili neler bilmeli, çözümler ve öneriler…

– DİĞER YAZILARIMIZ –