Çocuğunuz “sıkıldım” dediğinde neden hiç bir şey yapmamalısınız?

Yazan: Dr. Vanessa Lapointe, R. Psych.

Her ebeveynin çekindiği o iki kelimeyi duyduğunuzda nasıl hissedersiniz?

“Canım sıkıldı.”

Belki bugünün yoğun ebeveynlerinin taşıdığı suçluluk duygusu yüzünden ya da  genel olarak bakıldığında da en az efor harcatacak olan çözüm bu olduğundan, çoğumuz bu korkunç cümleye bir cevap bulmaya çalışırız; uzun, cazip seçenekler listesi.

En iyi durumda (ve bizi en çok rahatlatan) çocuğunuz bu cazip seçeneklerinizden birine tutunur.

En kötü durumda, biraz nefes almak için ona fazladan bir 30 dakikalık “ekran” süresi verirsiniz.

Ancak bir dahaki sefer çocuğunuz “sıkıldım” dediğinde ona sadece gülümseyip “sıkılmayı seviyorum” demeyi deneseniz nasıl olur?

Bu sizi çok özgür kılacak olmanın ötesinde, aynı zamanda çocuğunuzun gelişimi için de gerçekten çok iyidir.

Neden? Çocukların dünyanın kendilerini duyacak kadar sessiz olabilmesi için kendi can sıkıntıları içinde durabilmeleri gerekir. Sadece etrafımızda hiçbir şey olmadığında içimizde bir şey canlanabilir.

Günümüzün gerçeği olan sürekli uyarıcılar, birçok çocuk için bu durgunluk alanına ulaşmalarına engeldir. Ekranlar her yerdeler ve zihinlerin uyuşmasına sebep oluyorlar.

Yoğun plan ve programlar yapıyor ve daha da kötüsü çocuklarımızın yetişmeleri gerektiğini düşündüğümüz için, onları bir çok planlamanın içine de dahil ediyoruz. “Meşgul olmak” moda oldu – sanki hepimiz “değerli olmak için meşgul olmalısın” diyen bir anlaşma yapmış gibiyiz.

Kocam gençken, dolaşmak için çok geniş alanları olan kırsal bir bölgede yaşıyormuş. Bize, zaman bulabildiği her an o dönemlerde yaptığı kazılar, inşa ettiği kaleler, gömdüğü hazineler ve küçük icatları ile ilgili hikayeler anlatır. Onu hayal gücünün dünyasında, daha da önemlisi “onun” dünyasında kaybolmasını kafamda canlandırıyorum.

Kocam ile ilgili bunları bildiğim için şu anda bir makine mühendisi olması şaşkınlık yaratıyor mu? Hala inşa ediyor, icatlar yapıyor. Bu o, onun özü. Çocukluğunun can sıkıntısının, onun sadece “olması” için yaratılan alanın, bugünlere etkisi büyük ve belirleyici.

Çocuklar kim olduklarını anlamak için can sıkıntısının yarattığı “hiçlik” alanında durmalıdırlar. Ve bir o kadar da önemli olan, çocuklar kendi iç hareketlerini uyandırmak için can sıkıntısının içinde olmalıdırlar.

Pek çok anne baba çocuklarının neden “motivasyon eksikliği” yaşadığının ya da “umursamaz” olduklarının bulmacasını çözmek için yıllardır çaresizlik içinde bana gelmişlerdir. Üzücü gerçek, bir çok durumda bu durumun çözümünün çocuklara bırakılmamış olmasıdır.  Çocuğun benlik duygusu ve çocuğun varlık hissinin uyanmasına izin verilmemiştir. Yeterince sessiz ve durgun alana izin verilmemiştir.

Bu yüzden, bir dahaki sefer o kelimeyi duyduğunuzda –“sıkıldım”- çocuğunuza bir can simidi olun ve hiçbir şey yapmayın.  Bilgili ve sıcaklık dolu bir gülümseme ile başınızı sallayıp “sıkılmayı seviyorum” diyerek o boşluğu dolduracak hiçbir olanak sunmayın.

Ve izleyin. Çocuğunuzun zihninin sessizleşmesini izleyin. İçsel benlik duygularının uyanmasını izleyin. Var olma duygularının büyüyerek yaratıma, yapmaya ve ele geçirmeye dönüşmesini izleyin. Ve sonra da onların kendilerinden emin, yetenekli, motive genç insanlar olmalarını izleyin.

Can sıkıntısı büyülüdür.

Can sıkıntısı yaratıcılığın ve tutkunun iksiridir.

Can sıkıntısı, hevesli, hedefine önem veren biri olmaya götüren yoldur.

Can sıkıntısını seviyorum.

Çeviren: Nisan Eskicioğlu 

MOMO Anaokulu Eğitmeni

– DİĞER YAZILARIMIZ –