3 yaş civarında çocuklar sorular sormaya başlarlar. Ebeveynler için doğru cevabı bulup yanıt vermek genelde çok zor bir konudur. Her soru kendine has bir cevap gerektirir ancak hangi cevabın, nasıl verileceğine karar vermek ebeveynler için büyük önem taşır. Küçük bir çocuğa on bir, on iki yaşlarındaki çocuklara verilecek benzer bir cevabın daha basit şeklinin verilebileceği düşüncesi yanlıştır. 

Çocukların, yaşları çok küçük olsa dahi, sorabilecekleri soru çeşitliliği hayret vericidir. Doğrusunu söylemek gerekirse, birçok bakımdan küçük çocuklar sık sık en temel ve esas soruları sorarlar; yaşam ve ölüm, ölümden sonraki yaşam ve bunlar gibi pek çok konu. 4 yaşında bir çocuk (gerçek bir örnekten alıntı) şu soruları kısa aralıklarla soruyordu; İnsanlar ölür mü?, Ben ölecek miyim?, Sen ölecek misin?, Melekler sana ne söyledi?, Melekler utangaç mıdır?, Allahı kim yaratmış?, Allahı seviyor musun?, Öldükten sonra yeniden hayata gelecek misin?

Eğer ebeveynler insan hayatına dair bu gibi temel soruları cevaplayamacaklarını söylerlerse çocuklar için bu durum şok edici olur. Çocukların soruları çoğu ebeveyn için kendi düşüncelerini değerlendirmeleri ve henüz oturtamadıkları düşünceleri üzerinde netleşmeleri için bir meydan okuma olabilir. Oysa ki, çocukların soruları hakkında iki önemli şey vardır; çocuklar sık sık ardı ardına sorular sorarlar.  Çocuklar cevabı öğrenmekten çok cevap veren bir ses duymanın mutluluğunu yaşamak ister gibidirler. Mükemmel olmasa da sevgi dolu ve sıcak bir tonla verilen cevaplar eksiksiz ve net bir tonla verilen cevaba göre çocuklara daha çok keyif verir. Gerçekten de küçük çocukların sonu gelmeyen sorular yağdırırken, merakın mutlak tatmininden daha derin birşeyler aradıkları büyük ölçüde doğrudur. Onlar kendilerini insan sesiyle yaşama döndürmeyi amaçlarlar. Duydukları bu sesler, yetişkinlerde olduğu gibi onların bilincinde kalmaz, daha derine, fizik bedeni oluşturan bilinçaltı süreçlere nüfuz eder. Rudolf Steiner alfabedeki harflerin sesleri ve vücuttaki organların formları arasındaki kesin bağlantılardan söz etmiştir. Buna, kol ve bacaların hareketindeki dil ve müzik yani Euritmi denir. Euritmi sadece bir sanat değildir aynı zamanda iyileşme ve şifa da demektir. 

Bu nedenle çocuklara ne cevap verdiğiniz kadar nasıl cevap verdiğiniz de çok önemlidir. Sade, tınısı olan bir konuşma (modern sesler, özellikle entellektüel kişilerinki çoğunlukla son derece kuru ve donuktur) çocuklara yanlızca şükran duygusu hissettirmez aynı zamanda ileriki hayatları için bedensel kuvvet sağlar. Bir çocuk önce anne sütüyle daha sonra da annesel bir dil ile beslenir. 

Çocukların ne tür cevaplara ihtiyacı olduğu konusunda ebeveynlere yardımcı olmak için çocukların kendi sorularının içinde aslında cevaplar da verdiklerine dikkat çekilebilir. Çocuklar bu tarz  durumlarda yetişkinin verdiği cevapları reddedebilirler bile. Bu tür cevaplar genelde yetişkinin verdiği cevaba göre daha çok fantezi içerir. Çocuk sorar; Güneş neden suyun üzerinden gökyüzüne yükselir? daha sonra da ekler; melekler su içebilsin diye mi?

Bir yetişikin için fantezi dünyasının bu harika gücünü taklit etmek kolay değildir. Zihinsel mutlak doğrular bu gücün önündeki engellerdir. Ancak küçük çocukların ihtiyacının cevabın içindeki fantezi olduğunu hatırlamak gerekir. Çocuklara mantıklı bilimsel açıklamalar sunmak onlar ekmek gibi bir nimet beklerken onlara taş vermeye benzer. 

Çocuklar altı yedi yaşına geldiklerinde sorularıyla daha bağlantılı yanıtlara ihtiyaçları vardır. Konuşmadaki tondan ziyade verilecek cevabı daha bilinçli bir şekilde beklerler. Çocukların, güneş ve yıldızların doğasına, dünyanın oluşumuna vb. dair sorular soracakları yaş asıl bu yaşlardır. Çocuklar artık cevapları Çocuk Ansiklopedileri, gazeteler, bilim kitapları gibi kaynaklardan edinebilirler. 

“Nasıl çalışır” tarzı çocuk kitaplarının en büyük zararı, çocukların bu kitaplardan çok fazla miktarda teorik bilgi edinip olguları kendi alanlarında gözlemlemeyi unutmalarıdır. Birçok çocuk güneş sistemini tarif edebilir ancak ayın nereden doğacağını ya da gökyüzünde hangi gezegenlerin göründüğünü bilemez. Arabaların teknik montajı hakkında birçok şey bilirler ancak tereyağı ya da çorbanın nasıl yapıldığını bilmezler. Çocukların “nasıl yapılır, nasıl çalışır” tarzı soruları için onları gözlem yapmaya ve kendilerinin de yapmayı denemelerine teşvik etmek en iyi yoldur. Genelde, çocuklara istedikleri bilgileri vermeyi nazikçe uygun bir zaman ertelemektense erkenden vermek daha kolaydır. 

Çocukların sorularını cevaplarken belli bir suskunluğa da sahip olabilmek çocukların sorgulamasını canlı tutar. Üzücü bir gerçektir ki çocuklar büyüdükçe soru sormanın gücü de yavaş yavaş yok olur. Çocukların daha küçük yaşlardayken sordukları sorulara doğru cevap verip verilmediği onların biraz daha büyüdüklerinde sordukları soruların derinliği ve bilgeliğinden anlaşılabilir. Çocuklar 14 yaşlarına doğru daha entelektüel bir anlayış geliştirdiklerinde hayata dair tüm soruları daha derinlemesine araştırma isteği duyarlar. Çocukların bu yaşlarda kalplerinde tutttukları çoğu sorunun yanıtını hayat kendisi onlara verir. Çocuklar, bu yaşlarda hayatın bir eşiğinde dururlar. Eğer hayata doğru sorular ile karışabilirlerse  hayat da onlara cevapları verir.

*A.Cecil Harwood uzun yıllardır Sussex, Michael Hall’de öğretmen ve fakülte başkanıdır. Şuanda 3. baskısını yapan The Way of a Child kitabının ve The Recovery of Man in Childhood kitabının yazarıdır.

– DİĞER YAZILARIMIZ –