Çekingenlik, özellikle dışadönük ve girişken olmaya değer veren kültürlerde negatif bir şey olarak görülebilir. Yanlış anlaşılan ise çekingenliğin, çocukları kendi çevrelerinin dışındaki insanlar tarafından yönetilmekten koruyan bir bağlanma içgüdüsü olmasıdır. Çekingenlik genellikle ne övülür, ne de doğanın tasarımının bir parçası olarak görülür. Oysa çekingenlik, bir çocuğun, bağ kurduğu en yakın kişilerin kendi üzerinde en fazla etkiye sahip olmalarını sağlayan doğal bir  parçasıdır.

Utangaçlık içgüdüsü 6 ya da 7 aylık çocukta, eğer gelişimi sağlıklıysa, kendini ilk kez “yabancıyı” protesto etmek şeklinde gösterebilir. Bir insandan diğerine kolaylıkla geçmek yerine çekingen bebek, en sevdiği insanlara karşı net bir tercih ve onlardan ayrıldığında ise daha fazla üzüntü belirtisi gösterir. Başkalarına bağlanma bu çocuk için, yakın olmayı aradıkları ve kendisinden çekindikleri şeklinde ikili bir dünyaya dönüşerek kutuplaşır. Bir başka deyişle çekingenlik bir çocuktaki eksiklik değil, bir çocuğun kendisinden sorumlu olan insanların yanında kalmasını sağlayan doğasının stratejik bir hareketidir.

Çekingenlik sıklıkla, sosyal ve kişilerarası durumlardan kaçınma ya da korku olarak tanımlanan sosyal anksiyete ile karıştırılır. Sosyal anksiyeteyle yaşanan korku yoğun ve kroniktir, her yere yayılır ve teşhis edilmesi için 6 aydan uzun bir süre varolması gerekir. Sosyal anksiyete tanısı alan insanların sadece yarısı çekingen olduklarını iddia eder. Diğer taraftan çekingenlik, bireyler arasında yoğunluğu değişkenlik gösteren bir kişilik özelliği olarak görülür. Bir insan çekingen olabilir ama bundan rahatsız olmaz.

 

Neden Bazı Çocuklar Diğerlerinden Daha Çekingen?

Araştırmalar utangaçlık içgüdüsünün, diğerleriyle kıyaslandığında bazı çocuklarda daha güçlü olmasının genetik bir eğilim olduğunu iddia ediyor. Bir Harvard psikoloğu olan Jerome Kagan, 30 yıllık araştırmanın ardından bir çocuğun 4 aylıkken dünyaya verdiği tepkilerde mizaç farklılıkları olduğunu keşfetti. Çocukların yaklaşık yüzde 15 ila 20’si daha çekingen mizaçlarla doğuyordu ve daha güçlü utangaç tepkiler vererek çevrelerine karşı daha fazla tepkisel oluyorlardı. Bebekken gürültülü seslerden daha fazla rahatsız oluyor, daha fazla el ve ayak hareketi yapıyor ve diğer çocuklarla kıyaslandığında daha yüksek bir nabız hızı gösteriyorlardı. İki yaşına geldiklerinde bu çocuklar oyun alanlarına bir yabancı girdiğinde bir ebeveyninin bacağının arkasına saklanmaya daha meyilli oluyorlardı. Yedi yaşına geldiklerinde ise tek başına oyun oynama eğilimi gösteriyorlardı. Bu çocuklar ebeveynleri ve öğretmenleri tarafından utangaç ve çekingen olarak etiketleniyordu. Ancak sadece dörtte biri yetişkinliğinde de çekingenlikle ilişkili özellikler gösteriyordu.

Bu araştırma, iki çok çekingen çocuk yetiştiren bir ebeveyn olarak benim yaşadıklarımla çok benzeşiyordu. Çocuklarım 4 ve 2 yaşına geldiklerinde, bir manavdan alışveriş yapıyordum ve o sırada yaşlı bir kadın gayet arkadaşça bir şekilde yanımıza geldi ve onlara gülümsedi. Ardından çocuklarıma isimlerini sordu, ne kadar sevimli ve tatlı olduklarını söyledi. Büyük olan hemen dilini çıkarırken, küçük olan çığlık attı ve bu arada ikisi de bacaklarımın arkasına saklanmak için koşturdular. Kadın afallamış bir şekilde bana baktı ve “Ama bu hiç de hoş değil!” dedi. Bense bir taraftan çocuklarımı rahatlatmaya çalışırken, “Utangaçtırlar ve yabancılara cevap vermezler” dedim. Daha sonra bu olay üzerine düşündüğümde, bir parçam hala keşke şöyle deseydim diyor bana: “Çocuklar, kendi bağlılık hisettikleri çevreden olmayan ve en yakın bağları tarafından onaylanmamış insanlardan çekinme doğal içgüdüleriyle gelirler dünyaya. Çekingen çocuklarda yanlış bir durum yoktur, ama toplum çocukların girişken, konuşkan ve tanımadıkları insanlara karşı cana yakın olmalarını bekler.”

 

Çekingenliğin Doğal Bir Çözümü Var

Yıllar boyunca pek çok veli toplantısında bana çocuklarımın sınıfta çok sessiz ya da çekingen oldukları söylendi. Öğretmenler genellikle çocuklarımdan daha çok konuşmalarını ve sorulara cevap vermek için ellerini kaldırmalarını istememi önerdi. Çoğunlukla çekingenliğin (sanki bir problemmiş gibi) çaresinin, akranlarıyla daha fazla oyun oynamaları olduğu söylendi bana.

Güçlü çekingenlik duyguları olan çocukların ebeveynleri, kendi çocuklarını aynı yaştaki daha girişken çocuklarla kıyaslayabilirler. Çekingen bir çocuk daha az sosyal ve yeni durumlar içinde daha kaygılı görülebilir. Geride durmayı ve ortamı gözlemlemeyi, tehdit altında ya da bunalmış hissettiklerinde ise kendilerini geri çekmeyi tercih edebilirler. Utangaç çocukların ebeveynlerinin çoğu, her yeni eğitim yılında ayrılık kaygısıyla mücadele ederken çocuklarının daha fazla etkileşime girmesini ve daha az korku duymasını dilediklerini anlatır bana. Tahmin edebileceğiniz gibi çekingen çocukların ebeveynleri, kendi çekingenliklerinin “acısını” hatırlar ve aynısını çocuklarının da yaşamamasını dilerler.

İyi haber ise çekingenliğin doğal bir çözümünün olması. Kagan’ın iddia ettiği gibi biyoloji kader değildir. Bazı çocuklar utangaçlığa daha güçlü bir genetik eğilim gösterse de, büyüyerek bundan çıkmanın yolu ayrı, sosyal ve uyumlu bir insan olarak sağlıklı bir gelişim göstermektir. Gerçek şu ki utangaçlık içgüdüleri bizi asla terk etmez, sadece daha fazla çaba göstermemizi gerektirir.

Çözüm, bir çocuğa sağlıklı büyümenin koşullarının yaratılmasına çalışmaktır. Bu da yetişkinlerle kurulan derin bağları ve oyun oynama özgürlüğünü gerektirir. Dinlenme ve oynamanın bir birleşimi, çocukta kendi olması ve kendini dünyaya ifade etmesi için içsel bir güç yaratır. Yaklaşık 9 ve 10 yaşlarına geldiğinde, çekingen çocuk adeta bir sıçrama yaşar ve daha maceracı olmaya başlar. Fikirleri, amaçları, niyetleri, ilgileri, tercihleri ve arzuları ne kadar fazla gelişirse, bunların rehberliğinde dünyaya adım atma arzusu daha fazla olur.

Dördüncü sınıfın sonunda kızlarımdan biri, kimseyi tanımadığı ve bir oyunun ve onu üretmenin parçası olmayı içeren iki haftalık tam zamanlı bir yaz kampına gitmek istediğini söyledi. İki haftanın sonunda karanlık bir salonda oturdum ve sahnede onun şarkı söyleyip dans etmesini izledim. Hayat doluydu. 18 aylıkken durup kendisine baktıkları için yabancılara çığlıklar atan aynı çocuk, şimdi 200’den fazla yabancının önünde gülümsüyor ve sevinçten parlıyordu. Ben gözyaşlarına boğulurken kızım o gün bana biraz daha uzun boylu, daha özgüvenli ve daha gelişmiş göründü sanki. Konfor alanının dışına çıkmaya cesaret etmenin onca çabaya değdiğini kanıtlamıştı.

 

Çekingen Çocuğu Nasıl Destekleyebiliriz?

Bir çocuk utangaçlık içgüdüleriyle davrandığında, hayatındaki yetişkinlerin bunun kaynağını düşünmeleri için bir ipucu sunar aslında. Beraber olmaları için bırakıldıkları insanlara bağlılar mı? Bu insanları bağlanma çemberlerinin bir parçası olarak görüyorlar mı? Çekingenlik içgüdüleri aslında her çocukta mevcuttur. Utandıklarında her çocuğun ihtiyacı olan şey, bunu anlamlandıran ve aşağıdaki yöntemleri dikkate alan bir yetişkindir.

1. Utandırmayan yaklaşım – Daha girişken ve meşgul olmadığı için kendisinde bir sorun olduğunu hisseden bir çocuk, utanma duygusu geliştirebilir. Utandırmayan bir yaklaşım, çocuğun yeni çevresine ısınması ve içine yerleşmesi için ona zaman vermeyi gerektirebilir. Bu onları zorlamak değil, hazır olduklarında adımlar atmalarını desteklemek anlamına gelir. Çocuklarım küçükken katıldığımız doğum günü partilerinin neredeyse hepsinde, partiye katılan diğer kişilerle iletişim kuracak kadar rahat hissetmek için bir süre dizimde oturma ihtiyacı duydular.

2. Bırakın oynasınlar – Benlik ne kadar gelişirse, kişinin kendini ifade etme ve çekinme içgüdüsünü zorlama gücü de o kadar artar. Bireysellik, bir çocuğun özgürce keşfettiği, araştırdığı ve kendi yankılarını etrafındaki dünyada duyduğu oyunda harcanan uzun saatlerde gelişir. Oyun oynamak için çocuklar yapılandırılmış faaliyetlerden, derslerden ve yönergelerden, onları eğlendiren ya da bilgilendiren araçlardan ve performans gösterme ya da çıktılar üretme baskısından özgür alanlara ihtiyaç duyarlar. Çocuklar ilişki kurma ve yakınlaşma açlıklarını doyurmak için ve hayatlarındaki yetişkinlerin onlara bakacaklarını bildiklerinde oyun oynamakta özgürlerdir. Ayrıca yetişkinler çekingen çocuğu konuşturma ve gördükleri dünya hakkında onlara geri bildirimde bulunmalarını sağlama sabrı gösterirlerse çok faydalı olacaktır. Çekingen çocuk, daha konuşkan çocuğun yetişkin dikkatini toplaması ile fazlasıyla sık göz ardı edilir. Zengin içsel dünyaları olan sessiz çocukları da fark etmek ve onlara ilgi göstermek için zaman yaratmak, ayrı varlıklar olarak bireyselleşmelerini destekler.

3. Yakın Çevrelerindeki Yetişkinlerle Aralarını Yapın – Arasını yapmak ya da çöpçatanlık, bir çocuğu kendisine bakabilecek yetişkinlerle tanıştırmaya yarayan bir bağlanma ritüelidir. Ebeveynler çocukları ile büyükanne ve büyükbabalar, teyzeler ve amcalar, öğretmenler, koçlar hatta dişçiler ve doktorlar arasındaki ilişkileri geliştirmede liderlik etmelidirler. Dişçi kızıma ağzını açmasını söylediğinde doktor sert bakışlar, büzülmüş dudaklar ve kenetlenmiş kollardan oluşan bir reddetme eylemiyle karşılaştı. Dişçinin, Annenin sevdiği biri olduğunu ve dişine iyi bakması için ondan yardım istediğimi söyledim kızıma. Sonra da doktorun dişini temiz yapması için ağzını açması gerektiğini söyledim ve o da tereddüt bile etse söylediğimi yaptı. Çocuklar, etraflarında kendilerine iyi bakma amacıyla oluşturulmuş görünmez bir yetişkin “anayapısı” olduğunu hissetmeye ihtiyaç duyarlar. Ancak bu çevreyi yaratmada liderlik etmesi gerekenler ebeveynlerdir.

Çekingenlik genellikle, çocuğu, kendisine bakan insanlara bağlı tutan doğal bir stratejik hareket olarak değil, bir eksiklik olarak görülür. Başkalarından çekinme içgüdüsü bizi hiç bırakmazken, sağlıklı büyüme ve gelişimle birlikte bu konuda hissettiğimiz çelişki, aslında kendimizi daha iyi ifade edebilmemizi sağlayan güç olur. Eğer çocuklarımıza çekingenlikleri konusunda gerçekten yardım etmek istiyorsak, onları doğal olan bir şey konusunda utandırmamakla başlayabiliriz. Eğer sabırlı olur ve iyi büyümenin gerekli şartlarını desteklersek, doğanın mutlaka bir cevabı olacaktır.

 

Kaynak: http://macnamara.ca/portfolio/why-shyness-is-not-a-disorder-or-deficit-in-kids/

 

– DİĞER YAZILARIMIZ –